İnCi-BerBere Hoşgeldiniz

Tarihçe

                                                                                                                                               BERBERLİĞİN TARİHÇESİ

Kanuni Sultan Süleyman döneminden önce berberlerin nerede nasıl çalıştıklarına ilişkin elimizde belge yoktur. Berberler, kahvenin bir keyif maddesi olarak içilmeye başlandığını ve kendine özgü mekânları oluşturduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde ortaya çıkmış ve kendilerine kahvehanelerin bir köşesini mekân olarak seçmişlerdir. 

Berberlerin piri Selman-i Pak olarak bilinmektedir. Berberlerin piri olarak kabul edilen Selman-i Farisi hakkında da kesin bilgiler yoktur. Selman-i Farisi’nin Fütüvvet ve esnaf loncalırının gelişmelisinde de katkıları olmuş ve berberlerin piri olarak kabul edilmiştir.


Eski berber dükkânlarında “Her seher Besmele’yle açılır, dükkânımız Selman-ı Faris’dir pirimiz, üstadımız” yazılı levhalar bulunurdu.

IV. Murat zamanında içki ile birlikte kahve içme yasağı da konunca tüm kahvehaneler kapatıldı. Bu arada berberler de mekânlarını yitirerek çoğu seyyar olarak çalışmaya başladılar. Padişahın ölümüyle yasak kalkınca berberler yine eskiden olduğu gibi kahvehanelerin kendilerine ayrılan bir köşesinde çalışmalarını sürdürdüler. Berberlerin mekânsız, dükkânsız kalması olayı, Yençeri Ocağı’nın kaldırılması sırasında da yaşandı. Özellikle yeniçerilerini işlettiği kahvehaneler kapatılınca, berberler bir kez daha işsiz ve mekânsız kaldı. Ama Berberlere duyulan gereksinim yetkililer tarafında dikkate alınarak kimi kahvehanelerin yalnızca berber işlevi görme koşuluyla açılması gündeme geldi.

Berberlerin kendilerine özgü tek tip giysileri yoktu ama giysilerinin kullanılış şekli birbirlerine benzerdi. Usta, kalfa ve çırak benzer şekilde giyinirdi. Bellerinde ibrişimden dokunmuş peştamal, ayaklarında ise takunyalar müşteriye temiz görünmesi için çorapsız giymek şarttı.Mintanlarının kollarının yine el – kol temizliğini göstermesi açısından dirseklerine kadar sıyrılmış olması gerekirdi.

Berberlerin çalıştıkları yerlerdeki zeminin taş ve tuğla döşenmiş olmasına da özen gösterilirdi. Böylesine bir tedbir, yere düşen kılların süpürülüp temizlenmesinden kaynaklanıyordu.

Tıraş etme yöntemleri ise günümüzdekinden biraz farklı idi. Tıraş dizde yapılırdı. Müşteri peyke oturtulur, berber iki tarafındaki sakal kılını ustura ile kazıyıp aldıktan sonra evvela sol ayağını müşterinin oturduğu peykeye dayar, dizine temiz bir peşkir koyar, müşterinin başını dizine yatırır, sağ tarafını perdah eder, sonra sağ ayağına dayar, başı öbür dizine alır, sol yanağı perdah ederdi.


Sabun hususi yapılmış berber leğeninde el ile köpürtülür ve yüz kılları bu sabunla ve yine el ile iyice yıkanıp ovularak yumuşatıldıktan sonra ustura verilirdi. Tıraştan sonra da mutlaka baş yıkanırdı.

Baş yıkamada stil adı verilen özel bir kap kullanılırdı. Bu kaplar berberin ekonomik gücüne ve müşterisine göre değişiklik göstererek topraktan, bakırdan, hatta gümüşten olurdu.

Her berber günümüzün sağlık memuru yada sağlık ocakları gibi çalışır, berberlik kadar dişçilik ve sünnetçilik de yapardı.

II. Abdülhamit döneminde her alanda olduğu gibi bazı değişiklikler göze çarptı. Berberler perükar adını aldılar. Yeni mekanlarla bu mekanlara uyum sağlayan yeni mesleklere doğru yöneldiler. Giyim kuşamlarını, uğraş aletlerini ve yöntemlerini daha pratik ve sağlıklı bir şekle soktular.

       Müşterilerini peykeye oturtup tıraş etme yerine, baş yastıklı, arkalıklı, döner ve ğilteli koltuklar kullanmaya başladılar. II. Meşrutiyet sonrasında altın devrini yaşayan perükarlar, günün modasını da yakından izleyerek müşterilerinin arzularına göre davranırlardı.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol